1903 yılında Hindistan’da doğdu. 1950'de Londra’da yaşamını yitirdi. İngiliz edebiyatının en önemli isimlerinden. Asıl ismi Eric Arthur Blair. Babası Hindistan'da görevli bir İngiliz, annesi Fransız asıllı. Aristokrat bir ortamda büyüdü. İngiltere'ye döndükten sonra 1922'de Eton College'dan mezun oldu. Üniversiteye gitmek yerine aile geleneğini sürdürdü, Birmanya’ya giderek İmparatorluk Polis Teşkilatı’na girdi. Aslında edebiyatla ilgilenmek istiyordu. İngilizlerin Birmanyalılara yaptığı baskıları görünce 1928’de polislikten istifa etti ve anılarını 1933'te yayınlanan "Burmese Days" isimli kitabında topladı. Aynı yıl yazdığı "Down and Out in Paris and London" adlı kitabında Paris ve Londra’da geçen günlerini anlattı. 1930'larda kendisini sosyalist olarak tanımladı. Ama gazete muhabiri olarak izlemeye başladığı İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçi milislere katıldı. Teğmen rütbesine kadar yükseldi ve bir çatışmada ağır yaralandı. 1937'de komünistlere karşı savaştı. Hayatını tehlikeye attığını düşünerek bu ülkeden ayrıldı. Bu dönem izlenimlerini, 1938'de yayınlanan "Katalonya’ya Selam" adlı kitabında aktardı. İsyanya deneyiminden sonra tutucu bir görüş benimsedi. BBC'nin Hindistan yayınları bölümünün başına getirildi. 1943'te Tribune gazetesinde edebiyat sayfasını yönetmeye başladı. 1944'te en önemli eseri olan ve Rus devrimiyle Stalin'in devrime ihanetini konu alan "siyasal fabl"ı "Hayvan Çiftliği"ni yazdı. Eserde, bir çiftlikte yaşayan bir grup hayvan, kendilerini sömüren insanları yönetimden devirip eşitlikçi bir toplum kurar. Ama zamanla aralarındaki zeki ve iktidar düşkünü domuzlar, devrimi yolundan saptırıp insanlardan daha baskıcı ve acımasız diktatörlere dönüşür. Önce bastıracak yayıncı bulamadığı bu kitap, 1945'te yayınlandığında Orwell'e büyük ün ve para kazandırdı. 1949 yılında yayınlanan "1984" adlı romanı da büyük başarı kazandı. Bu romanda olaylar, dünyanın sürekli birbiriyle savaşan üç totaliter devletin egemenliğinde olduğu bir gelecekte geçer. Orwell, bu eserle dünyayı, herşeyin tümüyle devletlerin kontrolünde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı uyarır. Birçok kişiyi derinden etkileyen bu kitap, "Hayvan Çiftliği" gibi 1984'te sinemaya uyarlandı. Bu kitabı yazarken verem tedavisi gören Orwell, Londra'daki bir hastanede yaşamını yitirdi.
Hayvan Çiftliği; yazarın 'herkesin kolayca anlayabileceği ve başka dillere kolayca çevrilebilecek' ünlü öyküsüdür. Öyküyü hepiniz biliyorsunuzdur: İngiltere'de Jones adlı bir beyin çiftliğinde yaşayan bütün hayvanlar, ihtiyar Major adındaki zeki ve saygın bir domuzun Hayvanizm adlı öğretisinden etkilenerek birleşirler ve isyan ederler. Hayvanizm ilkelerine göre, insanlar sömürücüdür; ürün vermeden yiyen tek yaratık onlardır. Halide Edib'in Türkçesi ile aktarıyorum: 'İnsan süt vermez, yumurtlamaz, tavşan tutabilecek kadar hızlı koşamaz, hayvan gibi çift sürmeye takati yoktur. Fakat gene de insan bütün hayvanların hakimidir. Hayvanları o çalıştırır, onları ancak açlıktan ölmeyecek kadar doyurur, gerisini kendisine saklar. Yeri süren bizim emeğimiz, toprağa bereket veren bizim gübremizdir, fakat bütün bunlara rağmen, hiçbirimizin, sırtımızdaki deriden başka bir şeyimiz yoktur. ... İnsanı ortadan kaldırın, emeğimizin mahsulü bizim olur, bir gecede hür ve zengin oluruz. ... İnsan size insanlarla hayvanların menfaati müşterektir, birinin refahı ötekinin refahına bağlıdır derse kulak vermeyin. Hepsi yalandır. İnsan, kendininkinden başka hiçbir mahlûkun menfaatini gözetmez. Hayvanlar arasında tam bir birlik, mücadelede tam bir beraberlik olmalıdır. Bütün insanlar düşman, bütün hayvanlar yoldaştır. ... İnsanın bütün âdetleri kötüdür. Bütün bunların fevkinde [üzerinde] olan şey, hiçbir hayvanın kendi cinsine zulmetmemek mecburiyetidir. Zayıf veya kavi [güçlü], zeki veya aptal, hepimiz kardeşiz. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldüremez. Bütün hayvanlar müsavidir [eşittir].' [Orwell-1954, 1990:13-17]
İsyan başarıya ulaşır, hayvan devrimi gerçekleşir. Sömürücü insanların mülkiyetindeki çiftliği ele geçiren hayvanlar, başlangıçta hayvan devriminin ilkelerine uygun bir eşitlik toplumu kurarak özgürlüğe kavuşurlar. Ancak bir süre sonra hayvanlar arasında bir kutuplaşma ve kastlaşma meydana gelir. Devrimin önderliğini yapan az sayıdaki zeki domuz, çoğunluğu oluşturan, güçlü kuvvetli ama aptal hayvanları aldatmaya ve sömürmeye başlarlar. Devrim ilkelerine adım adım ihanet ederler. Başka çiftlikleri elinde tutan insanlarla işbirliğine girişirler ve insanların düzeninden çok daha acımasız ve kötü bir düzen kurarlar.
Kısacası, sömürücü insanlara karşı devrim yapan hayvan toplumunun bütün çabaları boşa gitmiş, gelen gideni aratmış, iyi niyetle başlayan yeni bir toplum kurma düşü bir kâbusla sona ermiştir. Ütopyanın vardığı yer karşı-ütopya olmuştur. Yeryüzü cennetini kurmak isteyenler tastamam bir cehennem yaratmışlardır. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünmek, özgürlük ve eşitlik peşinde koşmak, düzeni değiştirmek istemek, direnmek, savaşım vermek boşunadır. Mevcut düzenden başka bir düzen kurmak mümkün değildir. Ortaklaşa eylemle yeni bir dünya kuramayız. Devrim anlamsızdır. Efendiler ve köleler, sömürücüler ve sömürülenler, yönetenler ve yönetilenler hep olacaktır-bundan kaçış yoktur.
Hayvan Çiftliği'nin öyküsü işte budur. George Orwell, öyküsünün esin kaynağını şöyle açıklar: Günlerden bir gün, küçücük bir çocuğun koca bir atı daracık bir patika boyunca sürdüğünü görmüştür. Çocuk taş çatlasa on yaşındadır. At ne zaman geri dönmeye kalksa çocuk elindeki kırbaçla onu istediği yöne götürmektedir. 'Bu sahneyi görünce, birden anladım ki, şayet hayvanlar güçlerinin bilincinde olsalardı, bizler onları asla yönetemezdik; insanlar hayvanları tıpkı zenginlerin proletaryayı sömürdüğü gibi sömürüyorlardı.' [Orwell-1968: III, 406]
Raymond Williams, bu noktada Orwell'in proletaryayı hayvanlara benzetmesindeki hıza dikkat çekerek, bu mecazla yoksul emekçileri hayvanlar gibi güçlü ama bilinçsiz sayan bir anlayışın dışa vurulduğunu belirtir. Hayvanlar nasıl güçlü ama bilinçsizse; yoksullar da aynı şekilde güçlü ama bilinçsizdir. Güçlerinin bilincine varamayacakları için hayvanlar da, emekçiler de sömürülmeye mahkûmdur. Hayvanlar nasıl bilinçlenemezse, emekçiler de bilinçlenemez ve dolayısıyla gerçek bir devrim imkânsızdır [Williams-1971:72-73].
Emekçileri, yoksulları, sade insanları, sokaktakileri insan saymama yaklaşımı, Orwell’in çocukluk ve okul yıllarında edindiği bir niteliktir. Bir efendi, bir sömürgeci olarak yetiştirilmesinin sonucudur. “Çocukluğumun ilk yıllarında, benimkine benzer bütün ailelerin çocuklarının hemen hepsi gibi, ben de ‘sade’ insanları neredeyse insan-altı bir tür sayardım.” [Orwell-1958:127] Aynı şekilde, okul yıllarında “işçi sınıfına mensup kişilerin insan olduğuna ilişkin hiçbir kavram edinmemiştim. Uzaktan baktığımda onlara acırdım, ama ne zaman onların yakınına gelsem, yine onlardan nefret eder, yine onları küçük görürdüm.” [Orwell-1958:142] Sömürge polisliğinden utanmaya başladığı, emperyalizmin kötü bir şey olduğu bilincine vardığı yıllardaki duygu ve düşüncelerini anlatırken ise şöyle diyordu: “Sadece emperyalizmden değil insanın insanı kullaştırmasının her biçiminden kaçmak zorunda olduğumu hissettim. Ezilenlerin arasına karışmak, onlardan biri olmak ve onları ezenlere karşı onlarla aynı tarafta olmak istedim. ... Bu şekilde düşüncelerim İngiliz işçi sınıfına doğru yönelmeye başladı. İşçi sınıfının farkına gerçekten ilk kez varıyordum ve başlangıçta bunun tek bir nedeni vardı: Onların sayesinde kafamda bir benzerlik kurabiliyordum. Birmanya’da Birmanyalılar nasıl adaletsizliğin simgesel kurbanları rolünde idiyseler, İngiltere’de de işçiler adaletsizliğin simgesel kurbanları rolünde idiler.” [Orwell-1958: 149-150]
Görüldüğü gibi, Orwell’in zihniyet dünyasında, ideolojik ve siyasal tutumu bir kutuptan öbür kutba kayarken bile, değişmeyen bir öğe vardır. Sömürge halkları, İngiliz emekçileri, hayvanlar. Bunların hepsi acı çeken kurbanlardır, ama hepsi bilinçsizdir ve bilinçlenme yeteneğinden yoksundur. Düz kurbanlardır hepsi, kendilerini kurtarmaktan acizdirler; onlara sadece acınır.
Bu zihniyet dünyasında bireyler, gruplar, sınıflar ve halklar akılcı/akılcılıktan yoksun, bilinçli/bilinçsiz, uygar/vahşi, özgür ruhlu/köle ruhlu, yönetmeye layık/yönetilmeye mahkûm olarak ikiye bölünür. Mülk sahipleri ile mülksüzler arasındaki sosyo-ekonomik bölünmenin çeşitli düzlemlerde dışa vurumu olan bu ideolojik söylem, dünya çapında proletarya sorunu ile sömürge sorununu yaratmış olan ve bu sorunları çözme yeteneğinden yoksun bulunan burjuva uygarlığının ürünüdür [Cesaire-1950-2000:32].
Hem kendi ülkesinin emekçilerini, hem başka ülkelerin halklarını sömürgeleştiren bu uygarlığın tarihin son sözü olduğu anlayışını dayatma işlevini gören bu söylem, insan eyleminin güçsüzlüğü dogmasını yayar ve gelecek konusunda karamsarlığı pekiştirir. Umudun değil, umutsuzluğun savunuculuğunu yapar. Aijaz Ahmad’ın vurguladığı gibi, Orwell’de bu umutsuzluk bir saplantı halindedir. Bu saplantının temel öğesi, insanların hep birbirlerine ihanet ettiği ve edeceği varsayımıdır [Ahmad-1992:151-158].
Özel bir nedene veya koşula bağlı olmadan, insanın yapısal bir özelliği olarak sunulan bu öğe, Hayvan Çiftliği’nde öykünün temelinde yer alır. Öyküde aydınları simgeleyen domuzlar, devrim ilkelerine ihanet ederler ve halk kitlelerini simgeleyen öbür hayvanları, atları, koyunları, tavukları vb. sömürmeye başlarlar. Bu olgu, metinde yazınsal bir gereklilik olarak ortaya çıkmaz, ideolojik bir önyargı olarak metne dışarıdan dayatılır. Hayvanizm öğretisinin kurucusu ihtiyar Major saygın bir domuz olarak betimlenirken devrimi saptırarak eski düzenden daha kötü bir diktatörlük kuran Napoleon’un niçin böyle bir kötülük yaptığını yazınsal metnin kendi iç gelişiminden anlamak mümkün olmaz. Napoleon’un ihaneti, yazarın metne dıştan bir müdahalesinden ibarettir. Bu müdahalenin halk kitlelerini aydınlara karşı şartlandırmayı amaçlayan ideolojik işlevi açıktır. Orwell, BBC’de çalışırken nasıl Hindistan yurtseverlerini “bozguncu” olarak karalayan propaganda kampanyalarını yürüttüyse, Hayvan Çiftliği’nde de aynı şeyi yapmış olur. Orwell, sömürgeci ideolojisini metnin yazınsal gerçekliğini örseleme pahasına Hayvan Çiftliği’ne dayatır.
Yazarın insanların ortaklaşa eylemi konusunda umutsuzluk aşılama işlevini yerine getirmek amacıyla yarattığı bir başka karakter, Benjamin adlı eşektir. Benjamin, inançsızlığın simgesidir, toplumda hiçbir şeyin değişmeyeceğinden, gelenin gideni aratacağından emindir ve öykünün sonunda, inançlı, çalışkan ve özverili kahraman arkadaşı Boxer adlı at değil, kendisi haklı çıkar.
Bu örneklerden de anlaşılabileceği gibi, Hayvan Çiftliği’ne damgasını vuran söylem, bir özgürlük söylemi değil, özgürlük ve eşitlik savaşımının anlamsız olduğu söylemidir. George Orwell, kitabında, eşitlik, özgürlük, dayanışma değerlerini, insanların ortak eylemleriyle kendi geleceklerini belirleyebilecekleri inancına dayalı özgüven duygusunu yok eden, insanlara umut değil karamsarlık veren bir söylem geliştirmiştir. Sömürgeciliğe karşı ayaklanmanın anlamsız olduğunu, bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik için savaşımın sömürge yönetiminden bile daha kötü sonuçlar doğuracağı iletisini ortaya koymuştur. Edebiyat ve toplum ilişkisi, sanat ve siyaset ilişkisi açısından bakıldığında, Hayvan Çiftliği’nden yükselen ses, sömürge imparatorluklarını korumaya çalışan emperyalistlerin sesidir. (İsmail Kaplan)
Kitaptaki Karakterlerin Analizi;
Koca Reis: Karl Marx ve Lenin karışımı
Snowball: Leon Troçki
Napolyon: Josef Stalin
Mr. Jones: Rus Çarı II. Nikolay ve Rus Kapitalizmi
Mr. Frederick: Adolf Hitler
Mr. Pilkington: Theodore Roosevelt
Köpekler: KGB
Squealor: Sovyet Medyası
The battle of the windmill: İkinci Dünya Savaşı
The battle of the cowshed: Devrim Sonrası İç Savaş
Mollie - Rus Burjuvazisi
Yedi Emir ( Komünist Manifesto'yu Simgeliyor)
1) İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşmanın bileceksin (daha sonra kuşlarında iki ayaklı olması sebebiyle kanatların da ayak sayılması gerekliliği kabul edilmiştir)
1) İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşmanın bileceksin (daha sonra kuşlarında iki ayaklı olması sebebiyle kanatların da ayak sayılması gerekliliği kabul edilmiştir)
2) Dört ayak üstünde yürüyen yada kanatları olan herkesi dostun bileceksin.
3) Hiçbir hayvan giysi giymeyecek,
4) Yatakta yatmayacak,
5) İçki içmeyecek,
6) Hiçbir hayvan bir diğerini öldürmeyecek,
7) Bütün hayvanlar eşittir.